14 Temmuz 2014 Pazartesi
kalender çelebi
Mürsel Bâli’nin oğlu ve Balım Sultan’ın küçük kardeşidir. Kalender Çelebi gençlik yıllarını okumak ve şiir yazmakla geçirmiştir.Sakin yaratılışı ve şair tabiatı ile çevresinde kendini sevdiren bir kişiliği vardır.Balım Sultan’ın öldüğü tarihte 40 yaşında olan Kalender Çelebi, on bir yıl Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda postnişin olarak görev yapmıştır.O yıllarda Süleyman I (Kanuni) para darlığı nedeniyle yeni ve çok ağır bir toprak vergisi çıkarmıştır,vergiye karşı çıkanları ağır bir biçimde cezalandırmıştır.Bu yüzden Bozok,Sivas,Maraş,Adana,Tarsus Türkmenleri ayaklanmış,bunlara bir o kadar da sipahi ve köylü katılmıştır. Bu ayaklanmanın başında Kalender Çelebi vardı. İlk etapta üstünlük sağlayan kıyamcılar tımarlı sipahilerin Sadrazam İbrahim Paşa ile anlaşmaları sonucu bozguna uğramışlar ve bu yenilginin sonunda Kalender Çelebi idam edilmiştir.Mezarı Balım Sultan Türbesi’nin batı yönündeki özel bölümdedir.
(A.Celalettin ULUSOY-Pir Dergâhından Nefesler,sf 13) ismail hakkı uzunçarşılının anlatımına göre :
"başına yirmi-otuz bin alevi toplayarak ortaya çıkmış, etraftaki sancakbeyleriyle eyalet valilerini mağlup ederek cüret ve faaliyetini arttırmış olduğundan isyan süratle bastırılmayacak olursa anadolu'da tehlikeli bir durum hasıl olacağı devlet merkezine bildirilmiş olduğundan işin ehemmiyetine mebni isyanın tenkiline vezir-i azam ibrahim paşa gönderilmiştir.
"ibrahim paşa üç bin yeniçeri ve iki bin sipahi ile istanbul'dan çıktı; anadolu ve karaman beylerbeyliği eyaletleri askerleriyle kendisine iltihak ettiler. fakat ileri sevkedilen kuvvetleri kalender çelebi fena halde perişan etmiş ve karaman beylerbeyi mahmud paşa ile üç sancakbeyi maktul düşmüşlerdi."bu korkunç haber üzerine ibrahim paşa maiyetindeki askerin maneviyatını bozmamak için firari askeri ordugahına sokmadı; yanında yalnız beş bin kapıkulu askeri bulunuyordu; bunun üzerine paşa müessir bir tedbire başvurdu. kalender'e iltihak edenlerden mühim bir kısmı dulkadırlı sipahileri idi; bunların boybeyleri, ibrahim paşa tarafından orduya davet olunarak kendileriyle görüşülüp anlaşılarak evvelce her ne sebebe mebni ise dirlikleri ellerinden alınarak asiye iltihak eden sipahilerin yine dirlikleri verileceğini ilan eyledi ve bu tedbir kalender çelebi'nin kuvvetini sarstı. geceleri yavaş yavaş çözüntü başladı ve derhal yapılan taarruz üzerine kalender çelebi'nin kuvvetleri dağıldı ve kendisi de yakalanarak başı kesildi
kalenden çelebi isyanı sonuçları bakımından önemlidir :Kalender Şah Çelebi İsyanı Anadolu da Alevilik-Bektaşilik üzerine kurulu çıkan son büyük isyandır. Bu isyandan sonra birdaha büyük bir ayaklanma çıkmayacak, çıkan bazı büyük Celali İsyanları(Kalenderoğlu,Karayazıcı isyanları gibi) da Alevi nitelikli olsa da temeli Dini amaçlara dayanmayacaktı.
Kalender Şah'ın öldürülmesi üzerine Bektaşi tarikatının Anadolu da ki faliyetlerine son verilmiş ve tarikattaki çok sayıda dedebaba öldürülmüştür. Bu ayaklanmayla birlikte Hacı Bektaş postu 35 yıl postinişinsiz kalmış, 1551 yılında Dedebaba unvanıyla Sersem Ali Dedebaba Hacı Bektaş postuna oturmuştur. Bu tarihten sonra Dedebabalar Hacı Bektaş postunun sahipleri olmuştur.Bektaşilik; Babagan ve Dedegan koluyla ikiye ayrılıp yıllarca karşılıklı olarak hak iddiasında bulunmuşlardır
Bu isyanın etkileri devam ederken Sivas'ta Pir Sultan Abdal çeşitli nedenlerden ötürü 72 müridiyle birlikte başkaldırmış, bu olayda Sivas Valisi Hızır Paşa tarafından bastırılmış, halk ozanı Pir Sultan asılmıştır.
Anadolu da Sünni-Alevi Türkmen ittifakı yaşanmıştır. Fakat bu ittifak erken bozulmuştur. Bu bölgede Şafii Kürt beyleri büyük güç kazanmıştır. Şeyhülislam Ebu Suud Efendi'nin Kızılbaş katli vaciptir fetvası çıkmıştır. Bölgede Türkmen yönetimi uygulanmamış, Dulkadirli Türkmenler kandırılmıştır.
Dağınık sipahiler orduya geri alınınca orduda düzen bozulmuş, Tımar sistemi büyük oranda yıpranmış ve ileriki dönemlerde de sorun arz etmeye devam etmiştir.
1
Allah bir Muhammed Ali
Nazar eyle bari bana
İzz-ü celâlin aşkına
Çektirme şol zari bana
Pirlere niyaz ederiz
Yalan dünyayı nideriz
Ölürüz hasret gideriz
Göster şol didarı bana
Muhammed Ali’dir server
Kapısına varıp yalvar
Dileyene muradın ver
Irak eyle nâri bana
KALENDER ağlar yerinir
Aşk hayaliyle sürünür
Cenneti rîdvan görünür
Şol güzelin kaddi bana
2
Her canâ kalan serseriye er demesinler
Ser vermeyinin ismine server demesinler
Bir kimsede olmasa ol aşk-ı Ali
Pes nice ana kâfir-i Hayber demesinler
Her can ki şeh’i bilmese bu kişver içinde
Şâh kulu değil Çâker-i Kanber demesinler
Güzel görünür iş bu gönül her kimi sevse
Tahkik budur özge haberler demesinler
Efsâne sözün söyleme ey zâhid-i hodbin
Sakın ki sana câhil-i ebter demesinler
Katlanmaz isen sabr edüben cevrine yârin
Ol bi hünere aşk eri rehber demesinler
Ser vermez isem yoluna Şâh-ı Kâdimin
Âlemde dahi bana KALENDER demesinler
3
Dün gece seyrimde batın yüzünde
Hünkar Hacı Bektaş Veli’yi gördüm
Elifi tac başında nikâb yüzünde
Aslı imam nesl-i Ali’yi gördüm
Geçti seccadeye oturdu kendi
Cemâli nûrundan çerağ uyandı
İşaret eyledi sâkiller sundu
Bize Hak’dan gelen doluyu gördüm
İçtim ol doluyu aklım yitirdim
Çıkardım benliğim ikrar getirdim
Menzil gösterdiler geçtim oturdum
Tiğbend bağlanmış belimi gördüm
Mürşîd eteğinden tutmuşum destim
Bu idi muradım erişti kastım
Bilmem sarhoş muyum neyim ben mestim
Erenlerin verdiği dili gördüm
Abdal KALENDER im koymuşum seri
Kurban ettim canım gördüm didârı
Erenler serveri gerçek eri
Maksûdum olan İmam Ali’yi gördüm
12 Temmuz 2014 Cumartesi
AŞIK SEYRANİ 1800 yılında Kayseri’nin eski adı Everek, şimdiki adı Develi olan ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmet, şiirlerinde kullandığı mahlas Seyranî’dir.
Babası Cafer Efendi ilçenin imamıydı ve maddi durumları pek iyi değildi. Önce babasından ders alarak okuma yazmayı öğrendi. Daha sonra iki yıl kadar medreseye devam etti, ancak ekonomik güçlükler nedeniyle eğitimini tamamlayamadı.
Develi o dönemde âşıkların uğrak yeriydi. Dönemin âşıkları sık sık burada buluşup meşk ediyorlardı. Saza ve şiire ilgi duyan Seyranî de bu tür meşklere katılıyor, usta aşıkları dikkatle izliyor, onlardan bir şeyler öğrenmek için çaba harcıyordu. Bir süre sonra yavaş yavaş saz çalmaya ve şiirler söylemeye başlamıştı. Yazdığı şiirler yaşına göre çok ustacaydı.
Kısa bir zaman içinde kendinden bahsedilen, şiirleri dillerde dolaşan bir âşık oldu. Seyranî'nin ününü duyan çevre il ve ilçe aşıkları sık sık Develi'ye gelerek onunla atışıyorlar; Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes ettiriyordu.
Artık Seyrani’ye Develi dar gelmeye başlamıştı ve her aşığın gönlündeki şehir olan İstanbul'a gitmeyi arzuluyordu...
Sultan Abdülmecit'in tahta geçtiği yıl olan 1839 da İstanbul'a gitti. O yıllarda İstanbul'da semai kahvelerine, saz söz meclislerine ilgi gösteriliyor, âşıklar birer bilge kişi olarak görülüyor, dinleniyordu. Bu meclislerin müdavimleri, aşıkları yalnız bırakmıyor, onları meclisten meclise, kahveden kahveye taşıyorlardı. Saray'da devlet erkânının konaklarında, zenginlerin köşklerinde bir araya gelen âşıklar, birbiriyle tanışıyor, söyleşip, atışıyorlardı. Bazı paşa ve beyler, âşıkları himaye ediyor onlara rahat bir hayat sağlıyorlardı.
Böylesi bir zamanda İstanbul'a gelen Seyranî, zamanın saz ve kalem şairleriyle tanıştı, onların sohbetlerinde bulunarak görgüsünü, bilgisini artırdı. Develi’de yarım kalan medrese öğrenimini de burada tamamladı. Âşıkların toplandığı semai kahvelerinde düzenlenen bir çok atışmaya katıldı.
Ancak Seyranı yaratılışı gereği, etrafında gördüğü yanlışlıkları, rüşveti, adaletsizliği, cahilliği görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde ağır bir şekilde hicveden, dik kafalı bir aşıktı. Katıldığı atışmalarda devlet büyüklerini de eleştirmeye başlayınca başı derde girdi. Hakkında soruşturma açıldı ve yakalanmamak için de yedi yıl kaldığı İstanbul’dan bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçmak zorunda kaldı.
Bir süre Develi’de kalan Seyrani daha sonra Halep'e gitti, ancak orada da fazla kalamadı, tekrar Develi’ye döndü.
Halep’ten dönüşünde kendisini içkiye verdi. Seyranî için artık güzel günler bitmiş; sıkıntılı bir dönem başlamıştı. Yaşamının sonuna doğru bir de sinir hastalığına yakalanan Seyrani, çevresindekilerle de geçinemez olmuştu. Bu yüzden son döneminde halk arasında "delirdi'' diye söylentiler çıkıyordu. Ne var ki yaşı da bir hayli ilerlemişti ve Develi’den başka bir yere gidecek gücü kalmamıştı.
Böylesine fırtınalı bir yaşamdan sonra arkasında bir dolu güzel eser bırakarak 1866 yılında doğduğu yerde vefat etti ve aynı yerde defnedildi.
Seyranî Hece ölçülü şiirlerinin yanı sıra Divan geleneğine uymaya çalışarak aruzla ve ağdalı bir dille şiirler yazmış, ancak asıl başarısını âşık geleneğine bağlı şiirlerinde göstermiştir. Güzelleme ve taşlama türünde de oldukça başarılı örnekler vermiştir.
Yaşadığı dönemin cönk ve dergilerinde yer alan şiirlerini ilk kez Everekli Müftüzade Ahmet Hazım (Ulusoy) toplamış ve Sahihât-ı Seyranî adıyla yayınlamıştır.
Gönül serden geçer yârdan geçemez
Bağlanmış ikrara kavî özlüyüm
Her sözüm dinleyen özüm seçemez
Sırat köprüsünden ince sözlüyüm
Her sözüm dinleyen özüm seçemez
Sırat köprüsünden ince sözlüyüm
Benim sözüm çürük değil sağ gibi
Çürük sözler erir akar yağ gibi
Üzerinden kervan geçer dağ gibi
Yokuşluyum sanma beni düzlüyüm
Çürük sözler erir akar yağ gibi
Üzerinden kervan geçer dağ gibi
Yokuşluyum sanma beni düzlüyüm
++++++++
Muhabbet küpünün olsam şarabı
Yar beni doldurup içer mi bilmem
Mamur olmak için gönül harabı
Bir mimar eline geçer mi bilmem
Mamur olmak için gönül harabı
Bir mimar eline geçer mi bilmem
Bülbüle gül yarar deveye diken
Çileymiş aşığın belini büken
Elin tarlasına ekini eken
Helal malım diye biçer mi bilmem
Elin tarlasına ekini eken
Helal malım diye biçer mi bilmem
Kimse mevtasına kefen biçmiyor
Helalini haramından seçmiyor
Kelp iken kelp yavrusundan geçmiyor
Tanrı Seyranî’den geçer mi bilmem
Helalini haramından seçmiyor
Kelp iken kelp yavrusundan geçmiyor
Tanrı Seyranî’den geçer mi bilmem
+++++++
Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş
Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş
Sevdiğim değildin böylece ezel
Aşkının bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş
Aşkının bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş
Seyranî'nin gözü gamla yaş imis
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)